DOLAR
32,5004
EURO
34,6901
ALTIN
2.496,45
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bilecik
Az Bulutlu
21°C
Bilecik
21°C
Az Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
22°C
Pazartesi Çok Bulutlu
28°C
Salı Çok Bulutlu
30°C
Çarşamba Az Bulutlu
25°C

Süleyman Özışık ” Medya ve Algı Operasyonları”

Bilecik Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü tarafından Bilecik Belediyesi Kültür ve Kongre Merkezinde düzenlenen konferansta Gazeteci Yazar Süleyman Özışık ” Medya ve Algı Operasyonları” konulu konferansta izleyiciler karşısına çıktı.

Özışık, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
Konumuz medya ve algı oyunları. İzin verirseniz beni tanımayan kardeşlerime kendimi kısaca tanıtayım. Ben 44 yaşındayım. Uzun yıllar ulusal medyada yani bugün merkez medya Doğan grubuna bağlımedyalarda gazetecilik yaptım bölge istihbarat sorumluluğu yaptım. Dolayısıyla bu medyanın içindeki algı operasyonlarının nasıl yürütüldüğünü çok iyi bilirim. Şimdi bu medya içinde son dönemlerde hatırlarsınız insan hak,hukuk ve adalet konusunda ciddi anlamda sanki kendileri çok doğruymuş gibi örnekler verirler bunun üzerinden de iktidara saldırmak için gerekçeler bulurlar. Bu medyanın ne kadar ahlaksız ne kadar aslında haktan hukuktan uzak, ne kadar adalet duygusundan uzakta olduğunu anlayabilmeniz için kendim üzerinden bir örnek vereceğim.
Yıl 1999 – 99 ‘un sonları ve ben Milliyet gazetesinde çalışıyorum. O dönemde gazete sürekli telefonla arıyor veya telsizle anons ediyor. Haber var mı? Haber gönder diyor. Muhabirler üzerinde öyle bir baskı vardır sürekli. Bizde o dönemde İstanbulda Numune Hastanesi vardır. Numune Hastanesinin Acil Servisinin önünde gazeteciler için ayrılmış bir basın odası vardır. Orada oturuyoruz ve gayet safiyane bir şekilde dedim ki , büyük konuşmamak lazımmış, keşke dedim şimdi 3-5 adam birbirini vursa veya işte bir trafik kazası olsa, olay bize gelse bizde fotoğrafını çeksekte günü kurtarsak. Aradan 5 veya 10 dk geçti Acil’in önüne beni anons ettiler bir yaralı geliyor diyerek 5-10 geçti fotoğraf makinem hazır gelecek olan yaralıyı çekeceğim. Ticari taksi geldi önümde durdu. Makineyi aldım vizörden bakıyorum. Arka kapı açıldı babam arka kapıdan indi 3 yaşındaki kızım kanlar içinde kucağında idi. 2. kattan betona çakılmıştı. 7 ameliyat geçirdi ellerinizden öper, şu anda durumu iyi üniversite öğrencisi Allah hepimizin çocuklarını bağışlasın.Gazete beni anons etti. Dediki yaralı geldi mi? Ben çok duygusal bir anımdaydım.Ağlaya ağlaya dedim ki evet geldi gelen yaralı benim kızım dedim. Ameliyata ldılar beyin kanaması geçiriyor diye anons ettim. O günün akşamında kovuldum. kovulma nedenim şuydu, ben o kadar gazeteciliğe meraklı bir şekilde başladım ki, o kadar cansiperhane bir şekilde çalışıyorum ki 7 yıl boyunca hiç hasta olmamışım. Hiç doktora gitmemişim. Ailemden hiç kimseyi de sigortalı olarak işe göndermemişim. Meğer benim sigortamı yapmamışlar, telifli bir şekilde beni göstermişler sigortasız olduğum ortaya çıkmasın diye tazminat ödemesinler devlete diye beni o gün işten kovdular.Bu bugün okuduğunuz toplumun belirli bir kesimini yönlendirmeye çalışan meydanın bir yüzü.2. yüzünü anlatayım sonra asıl konumuza geçelim. Yıl 1994 İstanbul’un girişinde Kocaeli de bir otobüs karşı şeride geçti 34 insan hayatını kaybetti. Ben gazeteci olarak bölgeye gittim. Fotoğraflar çektim yolcularla konuştum. Yolcuların tamamı şoförün uyuduğunu ve katliamın öyle olduğunu söyledi. Haberi toparladım merkeze gönderdim. Ertesi gün kendi haberimi okumak için gazeteyi açtığımda şöyle bir haber gördüm. Şoförün uyanıklığı diğer yolcuların hayatını kurtardı ve günahınız vebaliniz boynuma ben 6 ay boyunca otobüs firmasının reklamını o gazetede tam sayfa olarak gördüm. Şimdi Berkin Elvandır, şudur, budur, filan falandır diye Türkiyeyi bir kaos merkezine çevirmeye çalışan yeni bir dehşet çağı yaşatmaya çalışan gazetelerin halini bu fotoğraflar üzerinden özellikle dikkat etmenize rica ediyorum.
Gezi olayları başladıktan 3 gün sonra, bu gün HaberTürk’ün Ankara temsilcisi olan bir kardeşim ısrarı üzerine televizyonlara çıkmaya başladım ve ilk o zaman gezi olayları gibi bu tür olaylarla ilgili televizyonlarda yorumlar yapmaya başladım. O zaman döndüm şunu söyledim: ”Türkiyede bir savaş başladı. Bu savaş Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar devam edecek.” dedim ve bu aslında bu benim çok ileri zekalı çok öngörülü olduğumu göstermiyordu. Bütün fotoğraflar tüm işaretler bunu gösteriyordu. Çünkü Türkiye’de malesef öyle bir hale geldi ki 10 yıldan fazla kimse iktidarda kalamıyor. Birileri geliyor öldürüyor, sıra Recep Tayyip Erdoğandadır.
Gezi olayları da bunun üzerinden tertiplendi. Ben o zaman ilk çıktığımda ekrana şunu söyledim. döndüm dedim ki bu olayı tertipleyen bu olayın bi anda patlak vermesine neden olan 7 tane polistir.Bu polisin 7 sinin tamamı cemaat mensubudur.Bu gün paralel yapı dediğimiz cemaat. o dönemde cemaat mesuplarından da iktidar kanadından da çok ciddi tepkiler gördüm. O konuda daha sonra benim söylediğime geldiler. İçişleri Bakanlığı talimat vermemiş, Emniyet genel Müdürlüğü talimat vermemiş ama bir hafta görevden alınan 7 paralelci müdürden birisi o bölgedeki zabıtalara ve polislere talimat vermişti. Hatırlarsınız işler çadırların yakılmasıyla başlamıştı. Şimdi ben aslında önce cemaate sırtımı dönmüştüm. ondan önce çok büyük emeklerim deteklerim olmuştu Allah rızası için. Eğer cemaat dediğimiz bu günkü paralel yapıyla ilgili öteki dünyada hesaba çekileceksek benim öbür dünyada çekeceğim çok ceza var.ne zaman bu desteğimi sona erdirdim hatırlarsınız İstanbulda Türkçe Olimpiyatları diye bir olimpiyat yapıldı. Bu olimpiyatlardan sonra Pensilvanyadaki muhterem döndü dedi ki: ”Peygamber efendimiz o stada cismen tecessüm etti.Yani geldi. Ben gördüm.” dedi. Bende bunu İzzet-i nefis meselesi yaptım. Dedim ben o stattaydım ben niye görmedim.Bu adam Amerikadan bunu nasıl gördü. Bende mi müslümanlık yok. Yoksa bu adam uçuyor mu dedim. Akıl yöntemiyle dedim bu adam dini kullanıyor.
Siyaseti dinin yolunu açmak için kullanabilirsiniz ama dini siyasetin yolunu açmak için kullandığınızda din gölgesinde dinsizlik yapmış olursunuz.
Ben o dönemden sonra zaten tavır koymuştum gönül bağlarımı kopramıştım. Gezi olaylarıyla beraber tamamen cephe aldım ve savaşmaya başladım.
Gezi olaylarının belirli bir amacı olduğunu belirten Özışık, bütün dünyada uygulanan bir psikoloji dersi üzerinden hareket edildiğini, İstanbulda 4 Üniversitede Gezi Olaylarından 1 yıl önce üniversite öğrencilerine psikoloji derslerinde Tayyip Erdoğan modelinin sıklıkla anlatılmaya başlandığını, Tayyip Erdoğan’ın şeytanlaştıma sıfatıyla öğrencilere anlatıldığını ve 4 üniversitenin sezon sonundaki sınavlarında, ”Recep Tayyip Erdoğan’ın hastalığının adı nedir?” sorusunun sorulduğunu ve doğru cevabın Diktatör olduğunu söyledi.
Bu 4 üniversitelerden yaklaşık 60 otobüs ile bu çocuklarımız, bu gençler Taksim’deki Gezi Meydanına taşındı. Diktatöre karşı savaşsınlar diye. Bazı bankalarda öğle tatili 2 saate çıkarıldı. Bazı bankalarda ve özel şirketlerde günlük izinler verildi. Gidin diktatör’e karşı savaşın diye. O dönemde yapılmak istenen tek şey vardı. Halk ile Recep Tayyip Erdoğan arasındaki sevgi bağını, gönül bağını koparmak. Ama o sevgi bağını öyle bir yanlış yaptılar ki hepsi bir anda galiba Recep Tayyip Erdoğan düştü diye saldırmaya başlayıp birilerinin ayaklarına bastılar deşifre oldular.
Hatılayınız o dönemde Sayın Cumhurbaşkanı o dönemin Başbakanı Fas’a gitti yanlış hatırlamıyorsam. Fas’a gittiğinde kaçtı dediler.Ama Allahın izniyle ben o günleri ve dönemi asla unutmayacağım eğer yaşarsam torunlarıma anlatıcam ve torunlarınıza anlatın diye vasiyet edeceğim. O dönem benim hayatımda bir daha yaşamayacağım en inanılmaz dönemdi benim için. Sayın Erdoğan Fastan döndüğünde ben İstanbul’un Ataşehir ilçesinde oturuyorum hava alanına yaklaşık 50 km lik bir mesafedir. Vallahi ve Tallahi kadınlar ve erkekler yalın ayak arabalarını sağa sola park etmiş kabalığın içinde ayakkabılarını düşürmüş yalın ayak 50 km lik hava alanına doğru otobanın ortasından yürüyorlardı. Muazzam bir manzaraydı ve ben hayatımda duyduğum en müazzam sloganı o gün duydum. Dik dur eğilme bu millet seninle. Bir millet şunu söyledi. Sizin gazetelerinize rağmen sizin çetelerinize rağmen, sizin dış bağlantılarınıza rağmen sizin bütün ihanet oyunlarınıza rağmen biz bu adamı size vermeyiz. 50 yıl önce bir Başbakanı alıp ipe götürürken bizim dedelerimiz perdelerini çekti o pencerelerin arkasından sizi izledi. 50 yıl sonra Menderesten özür diledik, aynı özrü aynı özrü Erdoğan’dan dilemeyeceğiz. Bir Başbakanı daha ipe götüremeyeceksiniz dediler.
Hatırlayın o dönemde Taksim Platformu çıkıp Cumhurbaşkanına ne dediler. kanal İstanbul’u yaptırmayacaksın, 3. köprüyü yaptırmayacaksın, 3.Hava Alanını yaptırmayacaksın, Hesleri yaptırmayacaksın, bütün dev projeleri iptal ettireceksin dediler değil mi?
Şimdi bakın hemen bu olaydan sonra 17- 25 Aralık operasyonu başladı. ben o dönemi en iyi detaylarıyla anlatan gazeteci kardeşiniz olarak huzurlarınızda bulunuyorum. Allah adına yemin ediyorum ki herşeyi belgelidir, kanıtlıdır ve devletin bütün kademeleri tarafından da doğrulanmıştır. O dönemde, daha 17-25 Aralık döneminden sonra Hüseyin Gülerce ile yapmış olduğum bir röportajda bana şunu söylemişti: 17-25 Aralık Operasyonlarından 3 ay önce bana Zaman gazetesinde Erdoğan’ı devirecekler, operasyonu da bizim çocuklar yapacaklar dediler. Daha Fettulah Gülen’e cephe almadan önce bunu bana söyledi. Ses kayıtları da bende mevcut. 17-25 Aralık operasyonlarından önce 3 kişi Sayın Başbakanın makamına gitti randevu almak için. Dershanelerin kapatılmaması konusunu tartışmak için. Sayın Başbakan’a dershaneler kapanmasın o anlamda yeni bir çalışma yapalım dedi. Sayın Başbakan da döndü dedi ki bizim ekibimiz bu anlamda bir çalışma yapıyor. Bu çalışmanın sonucunda bütün dershanelerin yöneticileriyle oturup konuşacağız. Netice itibarıyla siz dershanelerde %25 lik bir payı temsil ediyorsunuz. %75 lik başka bir kitle daha var. Hepinizle oturacağız ortak bir nokta bulacağız dedi. Kendisini ikna edemeyince 3 kişiyi isimlerini de söyleyeyim Cemal Uşşak Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Genel Sekteri, Hidayet Karaca şu anda içeride herkesin mazlum dediği masum dediği insan Ekrem Dumanlı döndü kendisine şunları söylediler. Efendim sizin kabinenizde bazı isimlerin yolsuzluk yaptığına dair elimizde belgeler var. Sayın Başbakan da döndü dedi ki verin o belgeleri bana gereğini yapayım. Efendim size verirsek bu sümen aldı edilir biz bunu medyaya servis ederek kamuoyunun bu konuda bilgilenmesini sağlayacağız. Tek şartımız eğer dershaneler kapatılmazsa biz bunu yaymayız dediler. Sayın Erdoğan’ı bilen de bilir. Diz çökmek yaratılamış bir insan, emir almamak için yaratılmış talimat vermek için yaratılmış. bütün hiddetiyle 3 kişiyi makamından kovdu ve 1 hafta sonra 17-25 Aralık olayları patlak verdi. Orada da aynı hedef şuydu Sayın Cumhurbaşkanı, dönemin Başbakanıyla halkının arasındaki güven bağını yok etmek. Bakın burada çok ilginç bir nüans var. Şayet 17 Aralık yapılsaydı 25 Aralık yapılmasaydı bugün Ak Parti’den bahsetmeyecektik. Ak parti diye bir parti olmayacaktı. Çünkü 4 bakanın yolsuzluk yaptığı iddiasıyla gündeme geldiği hiçbir parti dünyanın hiçbir yerinde ayakta kalmaz. Ama Allah öyle bir şaşırttı ki biz birde Cumhurbaşkanını alırız dediler, birde oğlunu alacağız dediler. Darbe operasyonu yapmaya çalışınca Allahın tokadını yediler ve bu millet bir kere daha dedi ki evet bir yolsuzluk yapılmış olabilir ama ortada bir gerçek var. Bir el cebinize uzanmış ama sizin elinizde boğazınıza uzanmış. Toplum şunu düşünüyor önce bizim hangi ele tutunmamız lazım. Para yerine koyulu ama devlet yerine koyulmaz.
Şimdi yeni bir şeytani planla 30 Mart seçimleri öncesinde daha doğrusu Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle beraber yeni bir şeytani plan ortaya çıktı. Bizim Ak Partiyi eriymemiz için Cumhurbaşkanın elini zayıflatmamız için ne yapmamız lazım, HDP’yi güçlendirmemiz lazım ve şu anda iş öyle bir hale gelmiş ki PKK sevgisi Erdoğan nefretinin önüne geçmiş. Türkiyede siyaset artık bazı partiler tarafından hizmet amacıyla yapılmıyor. Erdoğan nefreti üzerinden yapılıyor ve bütün planlar bunun üzerinden uygulanıyor.

DSC_0285 DSC_0325 DSC_0333 DSC_0341

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.