DOLAR
32,5004
EURO
34,6901
ALTIN
2.496,45
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bilecik
Az Bulutlu
21°C
Bilecik
21°C
Az Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
22°C
Pazartesi Çok Bulutlu
28°C
Salı Çok Bulutlu
30°C
Çarşamba Az Bulutlu
25°C

Bilecik’ten Milletvekili yeminiyle ilgili ilginç detay

1924’te Bilecik mebusu Fikret Bey “illa yemin etmemiz lazım azizim” dedi, öneri sundu, “haklısın muhterem” deyip, alkışladılar. Böylece, 1924 Anayasası’na yemin monte edildi: “Vatan ve milletin saadet ve selametine ve milletin bila kaydüşart hâkimiyetine mugayir gaye takip etmeyeceğime ve Cumhuriyet esaslarına sadakattan ayrılmayacağıma vallahi.”

Milletvekili yemini 11 Ağustos 1923 tarihinde, 2. Meclis’in ilk oturumunda kabul edilmiştir. 1924, Anayasa’ya geçtiği yıldır.

Yılmaz Özdil, Hürriyet gazetesinde 28.06.2011 tarihinde yayınladığı köşe yazısında şu cümlelere yer vermişti:

Y’emin misiniz?

Osmanlı döneminde Meclis-i Mebusan üyeleri “zat-ı hazret-i padişahiye ve vatana sadakat” üzerine yemin ediyordu.

*

Hem vatanı sattılar.
Hem zat-ı hazret-i.

*

Mustafa Kemal bu tür müsamerelerle ilgilenmedi, 23 Nisan 1920’de yemin edilmedi… 1921’de çıkarılan ve ilk anayasamız kabul edilen Teşkilatı Esasiye’de de yemin filan yoktu.

*

1924’te Bilecik mebusu Fikret Bey “illa yemin etmemiz lazım azizim” dedi, öneri sundu, “haklısın muhterem”deyip, alkışladılar. Böylece, 1924 Anayasası’na yemin monte edildi: “Vatan ve milletin saadet ve selametine ve milletin bila kaydüşart hâkimiyetine mugayir gaye takip etmeyeceğime ve Cumhuriyet esaslarına sadakattan ayrılmayacağıma vallahi.”

*

1928’de “vallahi” çıkarıldı.
“Namusum üzerine söz veririm”e dönüştürüldü…
1961 Anayasası’nda yemin uzadı, “bağımsızlık, bütünlük, laiklik” üzerine namus sözü verildi.

*

1982 Anayasası’nda yemin biraz daha uzadı, “hukuk, Atatürk devrimleri, Anayasa’ya sadakat” üzerine, namus sözü yetmedi, “namus ve şeref” üzerine “ant” içildi… Üstelik, daha önce sanki Japon milletine yemin ediliyormuş gibi, “Türk milleti önünde” kelimeleri ilave edildi.

*

Görüldüğü gibi, her şey, Bilecik mebusu Fikret Bey’in başının altından çıktı…

*

Peki, kimdir Fikret Bey?

*

Memleketin üç tarafı denizlerle çevrili olduğu için, 1924’te Denizcilik Bakanlığı kuruldu. Başbakan Fethi Bey, Osmaniye mebusu İhsan Bey’i Denizcilik Bakanı yaptı. İhsan Bey, ilk icraat olarak, Yavuz zırhlısının onarım ihalesini Fransız şirketine verdi. Bilahare… Denizcilik Bakanı İhsan Bey’le “vallahi diye yemin etmemiz lazım” diyen Bilecik mebusu Fikret Bey’in çaktırmadan ortak şirket kurup, ihaleyi verdikleri Fransız şirketinden “avanta” aldıkları ortaya çıktı!

*

Meclis soruşturması açıldı, Fikret Bey indiragandi’yi itiraf etti. Yüce Divan’da yargılandılar. Dokunulmazlıkları kaldırıldı. İhsan Bey’e 2 sene, Fikret Bey’e 4 ay hapis cezası verildi.

*

Yani?

*

“Vallahi diye yemin etmemiz lazım” diyerek, bu yemin işini memleketin başına saran Fikret Bey… Cumhuriyet tarihimizde “yeminini çiğnediği için” Yüce Divan’da mahkûm olan ilk mebustur azizim!

*

Dolayısıyla, cümleten hayırlı yeminler diliyorum… Ve, ilk Anayasa değişikliğinde bi daha değiştirilip, “yemin etsem başım ağrımaz” haline getirilmesini öneriyorum.

 

 

DR. TAKİYETTİN FİKRET ONURALP

1887 yılında İstanbul’da doğmuştur. Tahir Bey’in oğludur. İlk ve Orta öğrenimini tamamladıktan sonra İstanbul Mülki Tıbbiye Mektebi’ne girmiştir. 1911’de Tıp Doktoru unvanıyla mezun olduktan sonra iki yıl okulda asistanlık yapmıştır. 27 Temmuz 1913’te İzmir Gezici Tabipliği’ne atanmıştır. 5 Mayıs 1914’te Tabip Yüzbaşı rütbesiyle Sağlık Müfettişi olarak görev yapmıştır34. Savaş sonunda 8 Kasım 1918’de terhis edilmiştir. Sivas Kongresi’nin toplanmasından sonra Millî Mücadele’ye katılarak Ankara’ya gelmiştir. 29 Temmuz 1920’de Kozan’da eksik kalan milletvekilliğine seçilmiştir. Ancak Meclis başkanlığınca Kırşehir’de özel göreve memur edilmiş, 19 Ağustos’ta Meclise katılmıştır. 22 Eylül 1920’de Kastamonu istiklâl Mahkemesi üyeliğine getirilmiş, ancak kısa bir müddet sonra izinle ayrılmış ve Sağlık – Sosyal Yardım. Komisyonları’nda çalışmıştır. II. toplantı yılında Dışişleri Komisyonu katipliği yapmıştır. II. ve III. Dönemlerde Ertuğrul (Bilecik) milletvekili olmuştur. Yavuz – Havuz davasında Bahriye Vekili İhsan Bey ile birlikte suçlu görülerek dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmiş, 16 Şubat 1928’de Yüce Divan Başkanlığı’nca tutuklanmıştır. 21 Nisan’da milletvekilliğinden düşürülmesine karar verilmiştir. Hükümle birlikte serbest bırakılması üzerine Fransa’ya giderek Paris’te cerrahi dalında uzmanlığını tamamlamıştır. 2 Ocak 1932’de yurda dönmüş, Beyoğlu Hastanesi Baştabibi olarak görev yapmıştır. Fikret Bey evli olup, çocuğu yoktur. 30 Ekim 1946’da İstanbul’da ölmüştür.

mason.org.tr sitesinde yer verilen bilgilere göre ise,

1925-1927 yılları Büyük Üstadıdır.
Tıbbiye mezunudur. Sağlık Müfettişliği, Serbest Tabiplik yapmıştır. 1920 de Kozan 1923 ve 1927 de Ertuğrul (Bilecik) .Millet vekilliğine seçilmiş, Millet Vekili iken ismi Yavuz-Havuz yolsuzluğuna karıştığı için Yüce dibanda yargılanmış ceza almıştır.
1925’de Servet Yesârî’nin istifası üzerine Büyük Üstad olarak seçilip, o dönemi tamamlamıştır. 1928 yılında Yavuz-Havuz davası suçlusu olarak Yüce Divan’a gönderilmesiyle Masonik görevi son bulmuş, cezalandırılması üzerine Dernek kaydı silinmiştir.
30 Ekim 1946’da vefat etmiştir.

 

İlk Yolsuzluk ve Davası

Birinci dünya savaşı sırasında; iki alman zırhlısı, İstanbul’a sığınır. Bunlar, malüm: Goben ve Brevlav veyan ne demeli, Yavuz ve Midilli. Evet; bunlar, İngiliz zırhlılarının önünden kaçarken, birazda metazori olarak, Çanakkale boğazını geçerler ve Osmanlı devleti tarafından, Almanya’dan satın alındıkları açıklanır. Takip eden dönemde; bu zırhlılar, yine osmanlı devletinin egemenliği dışında, Karadeniz’e açılırlar ve yine ortak düşman olduğunu iddia ettikleri, Rus limanlarına saldırırlar. Bunun üzerine, Osmanlı, kendini, savaşın tam orta yerinde bulur.

İki zırhlıdan Yavuz; savaşın sonunda, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin elinde kalan; en yeni, en güçlü ve en modern savaş gemisidir. Ancak; onarıma ihtiyacı vardır. Meclis, 1924 yılında, onarım için; 2 milyon liralık ödenek ayırır.

Yavuz zırhlısının onarım işi; ilan edilir. Enver Paşa’nın eniştesi Ömer Nazım; onarım işini haber alınca, hemen, Alman Blohm und Voss Şirketini arar. Hükümetteki işleri bağlaması içinde; Bilecik Milletvekili Dr. Fikret Bey ve Osmaniye Milletvekili İhsan Bey’i devreye sokar. Düşünebiliyormusunuz, yıllar önce, kurulan kumpas.

Evet; hikayemize devam ediyoruz. Yavuz zırhlısının onarımı için, öncelikle, onu taşıyabilecek kapasitede bir havuz gereklidir. Havuz alımı için görüşmeler sürerken; daha önce görüşülen, Osmaniye Milletvekili İhsan Bey; yeri kurulan Bahriye Vekaletine getirmesinmi? İşte, şans. Kimin için; Enver Paşanın eniştesi Ömer Nazım için. Ömer Nazım’ın nasıl akıllıca bir tercih yaptığı görülüyor.

Bu arada, havuz aranmaya devam ediliyor. Havuz için, iki Alman şirketi; Flander ve Dockbau yarışıyor. İhale için son teklif verme tarihinde, yani 7 Mayıs 1925 tarihinde, her iki firmada, tekliflerini, Bahriye Vekaletine elden teslim ediyorlar. Ama; ihale hikaye. Alman Dockbau firması, ihalenin kendilerinde kalacağından o kadar emin ki. Niye?

9 Mayıs 1925 günü, ihale sonucu açıklanır. İhale; Flander şirketinde kalır. Haydaaaaa. Herkez şaşırır.

Olayın, bilinmeyen perde arkası şöyle gelişir. Flender şirketinin müdürü, diğer şirketin 226 bin ingiliz lirası tutan teklifini duyar ( aslında duymaması gerekir ama bir şekilde duyuyor, yani hani derler ya, pis kokular çıkmaya başlamış ) ve hemen kendisi için, 225 bin ingiliz liralık yeni teklif zarfı hazırlar. Eeeee, elbette, daha ucuz olan teklifin kazanması söz konusu olduğundan, Flender şirketi rakibini yenmiş olur.

Ancak; Flender şirketi; işi zamanında bitiremez ve yapılan havuzun, Yavuz zırhlısını içine alacak boyutta olmadığı anlaşılır. Komedi. Bu arada; Yavuz zırhlısının tamiri ihaleside, Fransız St.Nazaire şirketine verilir. Yanlız, buradada ince bir ayrıntı var. Fransız şirketinin temsilcilerinden olan Sapancalı Hakkı Bey, bizim Bahriye Vekili Osmaniyeli İhsan Bey’in, 20 yıllık arkadaşı. Artık, ayrıntı incemi kalınmı siz düşünün?

Evet; havuz tamam olmayınca, Yavuz’un onarımına da başlanamadı. Araştırma sonucunda, Alman Flander şirketinin, havuzu ihaleye uygun inşa etmediği anlaşıldı. Havuz yeniden tamir edildi ve uygun hale getirildi. 29 Ağustos 1927 günü, Fransız S.Nazaire şirketine, Yavuz’u ve havuzu alması söylendi. Ancak; şirket, bunu kabul etmedi. Çünkü: daha önce, Yavuz zırhlısı, uygun olarak inşa edilmeyen havuza alınırken, hasar görmüştü. Fransız şirketi, bu hasar nedeniyle, sigorta şirketlerinin yüzde 1 olan pirim payının, yüzde 5 e çıkarılması sonucu oluşan maliyetin, hükümet tarafından karşılanmasını istiyordu. Uzun müzakereler sonucu, yeni bir andlaşma yapıldı.

Yeni andlaşma, Bakanlar Kuruluna geldi. İsmet Paşa; sözü edilen değişikliklerin, devlet aleyhine olduğunu öne sürdü ve görüşmelerin yani pazarlıkların devamını istedi. Ancak, tüm bunlara rağmen, Bahriye Vekili İhsan Bey; yapılan değişiklikleri aynen geçerli kılarak, Fransız Şirketiyle yeni andlaşma imzaladı.

Ancak; bu sırada, siyasi otoritedeki çeşitli krizler sonucu, mevcut hükümet istifa etti ve yeni hükümet kuruldu. Yeni kurulan hükümette: Bahriye Bakanlığı kaldırıldı. Sözleşmenin, İhsan Bey tarafından imzalandığını öğrenen, yeni hükümetin Başbakanı İsmet İnönü; TBMM ne verdiği önerge ile, eski Bahriye Bakanı İhsan Bey ve arkadaşlarının, Yavuz Savaş Gemisinin onarımında yolsuzluk yaptıkları iddiasıyla, Yüce Divanda yargılanmalarını ister.

Dokunulmazlığı kaldırılan İhsan Bey, tutuklanarak cezaevine konur. 2.5 ay kadar süren mahkemede, pek çok şahit dinlenir, yeni deliller toplanır ve davanın kapsamı genişletilerek, yolsuzluğa karışan çok sayıda kişi tutuklanır. Özellikle: İhsan Bey’in; Fransız St.Nazaire şirketinden, aracı Sapancalı Hakkı Bey vasıtasıyla, 100 bin lira rüşvet aldığı ve rüşvet karşılığında, şirkete yapılacak ödemenin ne şekilde olacağını düzenleyen maddenin değiştirildiği iddiası gündeme gelir.

Evet; dava 16 Nisan 1928 tariihinde sonuçlanır. Mahkeme: İhsan Bey’i : havuz ihalesine fesat karıştırmak ve rüşvet almaya teşebbüs suçlarından suçlu bulur ve 2 sene ağır hapis ve memuriyetten men cezalarına çarptırır.

26 Ocak 1928 tarihinde, İhsan Bey’in milletvekilliği düşer. Soyadı kanunu gereği aldığı: Eryavuz soyadını ise, yolsuzluk davasından sonra “Topçu” olarak değiştirir. 6 Mart 1947 tarihinde ölür.

Evet; bu İhsan Bey’in hayat hikayesi mi yoksa Türk Cumhuriyet tarihindeki ilk yolsuzluk davasının hikayesi mi? Bence, her ikiside, aradan geçen 81 yıl. Peki, ya günümüz?

Kaynak: tarihinizinde.com/

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.