Artık hiçbir şey sürpriz değil. Ne zamlar, ne vergiler, ne de “reform” adı altında gelen yeni yükler. Her sabah uyandığımızda cebimize uzanan görünmez bir el var: devletin ekonomik hatalarının faturasını sessizce bize kesen el.
Adı umut dolu, içeriği ise belirsizlikle örülü. Maaşımızdan kesilecek, işveren katkısı olacak, devlet destek verecek deniyor. Ama kimse sormuyor: Bu sistem gerçekten bize mi çalışacak, yoksa yine bir fon yaratılıp başka açıklar mı kapatılacak? Neden böyle diyorum: bu tarz kanunlar şöyle çıkarılıyor her ne kadar bu fon için kesilse de ihtiyaç halinde genel bütçeye eklenir ibaresi bulunuyor metnin altında. Geçmişte yaşadığımız deprem fonu gibi düşünelim.
TES, bireysel emeklilik sisteminin makyajlanmış hali gibi duruyor. Çıkış hakkı sınırlı, katkı zorunluya yakın. Emeklilikte ikinci maaş vaadi kulağa hoş geliyor ama bugünkü maaşla geçinemeyen insan, gelecekteki hayali maaş için bugünden fedakârlık yapmaya zorlanıyor. Bu, umut değil; yastık altına zorla sıkıştırılan sabır.
Ve yetmiyor. Maktu vergiler yeniden değerleme oranıyla artırılıyor yine yetmiyor maktu vergiler tarihte örneğine rastlanmayan bir şekilde yılda ikinci zammı görüyor. Harçlar damga vergileri, pasaport ücretleri… Hepsi katlanıyor. Ama gelirimiz aynı kalıyor. Devletin “gelir artırıcı önlemleri” aslında halkın nefes daraltıcı yükleri haline geliyor.
Bu sistemde üretmek cezalandırılıyor, tüketmek vergilendiriliyor, yaşamak maliyetlendiriliyor. Her yeni düzenleme, “istikrar” adı altında geliyor ama istikrarın bedelini sadece biz ödüyoruz. TES gibi sistemler, maktu vergiler gibi artışlar, halkı sessizleştirmek, alışkanlık haline getirmek, sorgulamayı unutturmak için.
Ama ne yapmıyoruz biz unutmuyoruz. Yorgunuz, evet. Ama susmuyoruz. Çünkü bu ülkenin geleceği, sadece fonlarla değil; adaletle, şeffaflıkla ve halkın gerçek refahıyla inşa edilir biliyoruz.