DOLAR
32,5147
EURO
34,8095
ALTIN
2.430,83
BIST
9.716,44
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bilecik
Az Bulutlu
28°C
Bilecik
28°C
Az Bulutlu
Perşembe Az Bulutlu
21°C
Cuma Açık
24°C
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Az Bulutlu
20°C

Yol Arkadaşım

Yol Arkadaşım- Gökçem Elif Karanfil

Bu yazıyı okumaya niyet eden değerli okuyucular merhaba. Bugün ellerindeki, alınlarındaki her bir çizgide emek barındıran insanlardan bahsedeceğim. Özellikle bu yazım Yusuf hocaya ithafen. Geçenlerde İstanbul’a gitmek için erkenden uyanmıştım. Havalar geç aydınlandığı için loş sokakta küçük, acelesiz adımlarla yürüyordum. Soğuk ve temiz hava yüzüme çarparken kulağıma koşar adımlarla sesler geliyordu. Aşina olanlarımız bilir bu sesi. Emeğin adımlarıdır bu. İş kaygısı için güneşten bile erken kalkan emektar adamların yürüyüş hızı… Erken saatte sıcacık, taze çay kokulu yuvalarını bırakıp, çocuklarını uykulu gözleriyle öpüp yola çıkan adamlar… Böyle düşüncelere dalmışken büfesini yeni açmaya çalışan koyu soluk yeşil kazaklı, siyah bereli Recep amcaya takıldı gözlerim. Soğuktan buğulanmış gözlükleriyle, yeni gelen sıcak kokulu poğaçaları raflara dizmeye uğraşıyordu titreyen elleriyle. Eski radyosundan çalan bir parçaya eşlik ediyordu hafif mırıltıyla. İşini severek yaptığı hareketlerinden belli oluyordu. Çalışmak, bazı insanlar için başlı başına bir mutluluktu. Mutsuzluk gibi mutluğun da bulaşıcı olduğuna inanıyorum. Recep amcanın memnuniyeti beni de mutlu etmişti ki yüzümde hafif tebessümle otobüse bindim. Yolculuklar, uzun ya da kısa olsun benim için her zaman ilham kaynağı olmuştur. İnsan yolculuk boyunca şahit olduğu insan manzaralarını ve değişik yaşam hikâyelerini ruhuna katar. Bu da insanı ilk yola çıktığı halinden daha farklı bir insana dönüştürür. Yerim, cam kenarıydı. Cam kenarları özgür hissettirir insana. Yan koltuğundaki insanla bir süre yol arkadaşı olursun. Elindeki krakeri paylaşırsın bazen ki bizim ülkemizin insanı cömertlik konusunda dünyaya nam saldığı için bu hareket olmazsa olmazımızdır. Hayır denilse bile ısrar etmeden duramayız. Paylaşma isteği, cömertlik güzel bir memleket alışkanlığı doğrusu. Benim de bu seferki yol arkadaşım orta yaşlı, saçlarına ve sakallarına hafif aklar düşmüş, elinde bir sürü kitabı olan sakin duruşlu bir adamdı. Bir süre yol gittikten sonra şansızlık mıdır bilmem otobüs arıza yaptığı için yolda kaldık. Bir yarım saat geçtikten sonra yanımda oturan yol arkadaşımla havaların soğuk oluşuyla başlayan sohbetimiz, hayat hikâyelerini anlatmaya dönüştü. Şanssızlık dediğim için utandım kendimden. Eğer otobüs arıza yapmasaydı böyle güzel kalpli bir insanla, saygı değer bir hocayla tanışma fırsatı bulamayacaktım. Yusuf hoca. Kendisi annesini doğumda, babasını ise küçük bir yaşta kanserden kaybedince erkek yetiştirme yurdunda büyüyen, zor zamanları olan bir hocaymış. Yetiştirme yurdunda kalırken geceleri tok uyusa da sevgi ve birileriyle yakınlık kurma konusunda kendini hep eksik hissetmiş. Ta ki yurda yeni genç bir öğretmen gelene kadar. Yusuf hoca o zamanlar 14 yaşlarında sessiz, sakin, kendi dünyasında bir gençken o öğretmenle tanışması onu bugün olduğu fedakar insan durumuna getirmiş. Çok arkadaş edinmekten hoşlanmayan Yusuf hoca, kendi iç dünyasını, korkularını, yalnızlığını, amaçlarını ilk kez bu genç, idealist adama anlatmaya başlamış. Gün geçtikçe iyice rol modeli aldığı bu adam sayesinde öğretmen olmuş. İdeallerinin peşinden koşmuş. İlk görevini pek bilinmeyen yazı kurak, soğuğu sert, kırsal bir köyde gözlerinden öğrenme hevesi akan öğrencileri arasında yapmış. Onlar için, okulu sıcak bir yuvaya dönüştürmeye çalışmış. Soluk renkli, bazı yerleri dökük okulu rengârenk boyalarla günlerce boyamış, okulun akan çatısını onarmış. Bazen soğuk ve bozuk yollardan dolayı okula gelemeyen öğrencilerini bizzat evden almaya gitmiş, yeri gelmiş sırtında taşımış, yeri gelmiş soba yakmayı öğrenmiş. Kendisi öğretmen olsa da bu küçük elli çocuklardan da birçok ilginç hayat dersi katmış heybesine. Onlara sadece ders anlatmamış, geleceğe dair umut aşılamış. Her öğrencisini yürekten seven Yusuf hoca, babasıyla adaş olan Kerim’e karşı daha bir şefkatliymiş. Belki de onun da annesi olmadığından. Bu sakin öğrenci de kendini gördüğünden belki de. Derken birkaç yıl sonra Kerim aynı Yusuf hocanın imtihanından geçmiş. Şu dünyada ailem dediği çınarını, yani babasını kaybetmiş. Kerim hoca ona sahip çıkmış ve şuan Kerim İstanbul’da hukuk fakültesi son sınıfta çok başarılı bir öğrenciymiş. Yusuf hoca da özenle yetiştirdiği, maddi-manevi her durumda yanında olduğu bu güzel çocuğu ziyarete gidiyormuş. Yusuf hoca gözleri parlayarak bunları anlatırken fark ettim ki öğretmenlik bir meslekten fazlası. Emeğin yaşam biçimine dönüştürülmüş hali. Güzel yürekli, fedakâr bir öğretmene denk gelmek hayattaki en büyük şans. Eğitim fakültesinden yeni mezun biri olarak kalbime dokunan bu yol hikâyesini sizinle paylaşmak istedim.

Gökçem Elif KARANFİL

Yorumlar

  1. Gözde dedi ki:

    Öğretmenliğin ne kadar kutsal olduğunu bir kez daha hatırlatan harika bir hikayeydi?

  2. Emel dedi ki:

    gerçekten okurken bir yerlere götürdü. ta çocukluğuma öğretmenim geldi gözümün önüne duygulandıran özlemimi bir kez daha hatırlatan. Teşekkürler güzel bir yazı.

  3. DİLEK dedi ki:

    ÇOK İYİ TESPİTLER İÇEREN HARİKA BİR YAZI. BİR SOLUKTA İÇİNE ÇEKTİ.

  4. a.cavit özcan dedi ki:

    oldukça etkileyici kalemine sağlık