DOLAR
32,5004
EURO
34,6901
ALTIN
2.496,45
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bilecik
Hafif Yağmurlu
17°C
Bilecik
17°C
Hafif Yağmurlu
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Az Bulutlu
22°C
Pazartesi Çok Bulutlu
28°C
Salı Parçalı Bulutlu
28°C

OSMANELİ YÜKSELEN BİR DEĞER OLARAK İLGİ ÇEKİYOR

OSMANELİ YÜKSELEN BİR DEĞER OLARAK İLGİ ÇEKİYOR

Osmaneli Dünyanın iki karadan oluştuğu dönemde Büyük bir okyanusun içinde yer alıyordu. Zamanla su oranının azalması, toprak oranının artmasıyla ortaya çıkmış, son derece verimli topraklara sahip, suların birleştiği, yolların kesiştiği güzel bir coğrafyaya sahip kenttir. 18 medeniyete ev sahipliği yapan Osmaneli 2014 yılından itibaren yatırımlarımızla öne çıkmış, her gecen gün artan bir değer olarak Türkiye gündeminde konuşulan, tanınan bir kent konumuna gelmiştir. 22 Üniversite ile yapılan iş birliği sonucu Osmaneli artık Dünya Üniversitelerinde tanınan, araştırma konusu olan önemli bir yerleşim yeridir. Osmaneli Belediye Başkanı Münür Şahin Osmaneli İlçesinin tanıtımı adına yapılan çalışmaları anlattı;

“İlkini bu yıl gerçekleştireceğimiz “Medeniyetler Osmaneli Tarihi Panayırında Buluşuyor” etkinliği ile Osmaneli uluslararası organizasyonlarla adından farklı söz ettirecektir.

Tarihçilerimizle, akademisyenlerimizce Üniversiteler ile işbirliği içinde ortaya çıkan yeni bilgiler ve gerçekler ışığında Osmaneli Tarihini yeniden yayınladık. Bu yayından kısa bir özeti sizlerle paylaşarak Osmaneli hakkında doğru bilgiye sahip olmanızı sağlamak istedik. Özetle Osmaneli Tarihi;

Anadolu ve Mezopotamya coğrafyaları, dünya üzerindeki ilk yerleşim yerleridir. İlk çağlardan beri çok farklı medeniyetler, çok farklı devletler bu topraklarda kurulagelmiştir. Dolayısıyla Anadolu üzerinde bulunan Osmaneli de, çağlar boyunca değişik uygarlıkların bıraktıkları mirasa sahip olmuştur.

Eski bir yerleşim merkezi olan Osmaneli’nin adı, 1914 yılına kadar Mela, Melagina, Justianopolis, Leukae, Lefkos, Lefke ve Pefka olarak geçmektedir. Lefke ve Pefka adlarının Rumca’da “kavaklık güzel yer”, “kavaklık ve çamlık güzel yer ve “bağlık, bahçelik ve kavaklık güzel yer” anlamlarını taşıdığını belirten üç farklı ifade vardır. Osmaneli’den geçen Sakarya nehrinin kenarında bulunan kavaklıklar, çam ağaçlarının oluşturduğu ormanlar ve üzüm bağlarının bulunması, ayrıca İznik’in güneye açılan kapısının isminin “Lefke Kapı” olması bu tanımları desteklemektedir.

Tarihi kaynaklarda, Osmaneli ve çevresi hakkında Antik Çağa ait bulunan bilgiler sınırlıdır. Bu hususta Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Arkeoloji Bölümü kurucusu Prof. Dr. Turan Efe’nin ve Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Eski Çağ Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Sami ÖZTÜRK’ün Osmaneli ve çevresinde yaptıkları yüzey araştırmaları, kentin antik çağ tarihine ışık tutması açısından çok önemlidir.

Osmaneli’nin yerleşim tarihi hakkında daha isabetli bir tespit yapabilmek ve çevresinden soyutlamadan kentin tarihini ifade edebilmek, bağlı bulunduğu Bilecik ili ve çevresinin yerleşim tarihinin açıklanması ile mümkündür.

Bilecik ili, dolayısıyla Osmaneli (Lefke) kenti, Antik Çağ’da Bithynia Bölgesi içerisinde yer alan Nikaia kentinin sınırları içinde yer almaktaydı. 3 Bithynia bölgesi; günümüzde Bilecik, İstanbul’un Anadolu yakası, Kocaeli, Adapazarı, Bolu ve Bursayı içine alır. 4 Osmaneli ilçesinin içinde bulunduğu Bithynia Bölgesi’nin tarihi Neolitik Dönem’e kadar uzanmaktadır. 5 Neolitik dönem, tarihi uzantıda 9000-5500 yıllarını kapsar. Bu bilgiler ışığında Osmaneli’nin tarihsel geçmişinin M.Ö. 8000’li yıllara kadar uzandığı tahmin edilmektedir.

Osmaneli (Lefke)’de ilk hüküm süren topluluk olan Bithynia mıntıkası, Mısır firavunlarından II. Amozis zamanında bir süre Mısır’ın egemenliğinde kaldı. Hititlerin ihtişamlı devrinde Bithynia bölgesi, Hitit hakimiyetine girdi. 6 Uzun yıllar Hitit idaresinde kalan Bithynia’da M.Ö. 1190’lı yıllarda Hititlerin tarih sahnesinden çekilmesiyle birlikte büyük bir kargaşa ortamı doğdu. Trakya ve Balkanlardan göç eden Frigler, bu otorite boşluğunu değerlendirerek bölgeye hakim oldular.

M.Ö. 676’da Kimmerler, Frig egemenliğine son vererek Bilecik ve çevresini ele geçirdiler. M.Ö. 553 tarihine gelindiğinde ise Bithynia toprakları Lidyalıların hakimiyetine girdi.

Bölge daha sonra, M.Ö. 546 yılında Lidya Kralı Krosios’un Pers Hükümdarı Büyük Kyros’a yenilmesinden sonra Pers İmparatorluğunun yönetimine dahil oldu.

Makedonyalı Büyük İskenderin M.Ö. 334 yılında Anadolu’ya gelişi ile birlikte kent, Pers egemenliğinden kurtarılıp Büyük İskender İmparatorluğu’nun hakimiyetine girdi. Büyük İskender’in 10 Haziran 323 yılında Bayblon’da ölmesi üzerine kurmuş olduğu imparatorluk generalleri arasında paylaşıldı. 10 İmparatorluk ilk olarak Antigone’nin eline geçti. Sonrasında Büyük İskender’in generallerinden Lizimahos ve Nikomed 32 yıl boyunca Bithynia hükümdarlığı yaptılar.

M.Ö. 74 yılında ise Bithynia, dünyanın en büyük devletlerinden biri olan Romalıların hakimiyeti altına girdi. Uzun yıllar Romalılar tarafından yönetilen bu topraklar M.S. 395’te Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasıyla birlikte Bizans yönetimine geçti.

İlk çağ’da küçük bir yerleşim yeri olan kent; Orta çağ’da Hristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri olan İznik (Nicea)’ten doğuya giden yol üzerindeki ilk merkezdi. Ayrıca Lefke (Osmaneli)’nin, Avrupa’dan İstanbul’a ve devamında Asya ve Ortadoğu’ya uzanan İpek Yolu, Roma dönemi hac yolu ve Bizans dönemi ordu yolu üzerinde yer aldığı da bilinmektedir.  Tüm bu niteliklerinin yanı sıra Lefke (Osmaneli)’nin, Gallos’un (Göksu Çayı) ve Sangarios (Sakarya Nehri) ile birleştiği çevrede bulunması da kente ayrı bir değer katmıştır.

Bizans hakimiyetindeki Bithynia bölgesi, 673-678 yılları arasında Emevi Halifesi Muaviye tarafından fethedildi. Bu tarihten itibaren Bilecik ve çevresi, Müslümanların İstanbul önlerinde yenilmelerine kadar Emevilerin elinde kaldı. Emeviler döneminde İslamiyet ile ilk kez tanışan bu topraklar, bir süre sonra Halife Harun Reşid döneminde Bithynia’nın diğer şehirleri gibi Abbasi yönetimine geçti. Ancak bu yönetim, çok uzun sürmedi. Bizans idaresi ile Harun Reşid’in anlaşması sonucu Bilecik, bir kez daha Bizans himayesine verildi.

11. yüzyılda Bizans İmparatoru Romen Diojen, ülkesinin doğu sınırlarını tehdit eden Selçukluları Anadolu’dan çıkarmak ve İslamiyeti ortadan kaldırmak amacıyla doğuya giderken Bilecik’e geldi ve buradan Eskişehir’e geçti. 14 26 Ağustos 1071 tarihinde Romen Diojen’in, Büyük Selçuklu Hükümdarı Sultan Alparslan’a yenilmesiyle Anadolu’nun kapıları tamamen Türklere açıldı. 15 Bu tarihten sonra Kutalmışoğlu Süleyman Şah idaresindeki Türk orduları, sistemli bir şekilde Anadolu’nun fethine giriştiler. 16 Anadolu’da hızla ilerleyen Selçuklu kuvvetleri 1075 yılında önce Osmaneliyi feth ederek İznik’e ulaştı.Bu tarihte Anadolu Selçuklu İmparatorluğu İznik başkent olarak kuruldu Böylece Anadolu’nun birçok şehri gibi Bilecik, ilçeleri ve Osmaneli’de bu tarihte Anadolu Selçuklu egemenliğine girdi. Osmaneli, “1075 yılından günümüze kadar kesintisiz Türk kenti olma özelliğini korumuştur”.

Daha sonra Konya’daki Selçuklu idaresinin, Söğüt Domaniç topraklarını Ertuğrul Gazi ve maiyetindekilere yurtluk olarak vermesi, bölgenin ve sonrasında dünyanın kaderini değiştirecek, Türk milletinin kurduğu en büyük cihan devleti olan Osmanlı Devletinin temelleri yine bu topraklarda atılacaktı.

Osmanlı Devletinin kurucularının kökeni meselesi, konunun uzmanlarınca tartışılmakla birlikte yaygın görüş; kurucuların, Oğuzların Kayı boyundan geldiği yönündedir. Rivayete göre, Ertuğrul Gazi’nin babası, Caber Kalesi yakınlarında Fırat Nehrinden geçerken boğularak vefat etti. Bunun üzerine oğullarından ikisi, maiyetindekilerle birlikte geri döndüler. Ertuğrul Gazi ve kardeşi Dündar Bey, yaklaşık 400-500 kadar aileyle Türkiye Selçuklularına katılmak üzere Sivas taraflarına geldiler. Burada, Selçuklu ile Moğol güçleri arasında gerçekleşen muharebede, Ertuğrul Gazi’nin Selçuklulara yardım etmesi sebebiyle Sultan Alaeddin, ona hil’at gönderdi ve Ertuğrul Gazi, beraberindekilerle birlikte Ankara yakınındaki Karadağlar arasına yerleşti. Bir müddet sonra Ertuğrul Gazi, kendisi ve halkına uygun bir yer tahsis edilmesi isteğiyle oğlu Savcı Bey’i bazı hediyelerle Konya’ya gönderdi. Netice alındı ve Ertuğrul Gazi’ye Domaniç yaylak, Söğüt ile Karacaşehir’de kışlak olarak verildi.

Ertuğrul Gazi ve oğlu Osman Gazi, bir yandan Selçuklulara bağlılıklarını sürdürürken diğer yandan da komşu Bizans topraklarına yönelik gaza faaliyetlerine başladılar. Ertuğrul Gazi’nin vefatından sonra Osman Gazi, harekat üssü olan Söğüt’ten çıkmak suretiyle Karacahisar’ı fethetti.  Rivayete göre bu başarıyı müteakiben Selçuklu Sultanı II. Alaeddin, Osman Gazi’nin silah arkadaşı Lefkeli Balaban Çavuş vasıtasıyla Osman Gazi’ye beylik alameti olarak kabul edilen davul ve bayrak yolladı. Osman Gazi de 1299 yılında kendi adına hutbe okutarak bölgesinde bağımsızlığını ilan etti.

Söğüt ve çevresi, 13. yüzyılda Selçuklular ve Bizanslılar arasında bir uç bölgesi durumundaydı. Osmanlıların, bu mıntıkaya akınlara başladığı sırada Bilecik, Bizans’ın merkezi idaresinden kopmuştu. Osman Gazi, başlangıçta Bilecik tekfuruyla iyi ilişkiler içerisindeydi. Ancak Osman Gazi’nin gaza faaliyetleri, tekfurlar için büyük bir tehlike oluşturunca Bilecik tekfuru ve diğerleri, Osman Gazi’ye bir suikast planı hazırladılar. Plan, Köse Mihal Gazi tarafından Osman Gazi’ye haber verildi ve Osmanlı kuvvetleri ani bir baskın yaparak 1299’da Yarhisar ve Bilecik’i fethettiler.

Bilecik’in alınması bir taraftan, Karacahisar’dan sonra Osman Gazi’nin faaliyet döneminin ikinci merhalesini teşkil ederken diğer taraftan siyasi kariyerinde kesin bir gelişme aşaması oluşturdu. Fethi müteakip Osman Gazi, faaliyetlerine devam etmek üzere beyliğin merkezini Bilecik’e taşıdı.  Osman Gazi’nin silah arkadaşı Lefkeli Balaban Çavuş’un da katkılarıyla Bilecik ve Bursa’nın ele geçirilmesi ve başkentin naklinden sonra da kuruluşun merkezi olma vasfı sayesinde Bilecik, önemini korudu.

Tarihler 1308 yılını gösterdiğinde ise Lefke (Osmaneli), Osman Gazi tarafından sulh yolu ile Osmanlı topraklarına katıldı. Böylece Lefke (Osmaneli)’de kalıcı bir Osmanlı idaresi başlamış oldu. Osman Gazi’yle birlikte savaşan bir çok Lefke’li kahraman Osmanlı İmparatorluğunun sınırlarının genişlemesinde rol almış ve şehit olmuştur.

623 yıl boyunca hüküm sürmüş, Türk milletinin kurduğu en büyük devlet olarak tarihe geçmiş olan Osmanlı Devleti’nin, bu coğrafya üzerinde kurulmuş olması itibariyle Lefke (Osmaneli), kuruluş döneminin bütün hatıralarını taşır. Lefke’den, Samsa Çavuş, Köse Mihal Gazi (Osman Gazi’nin silah arkadaşı), gibi isimler Osmanlı Devleti’nin kurucu kadrosunda yer almış, bu hatıraya binaen de Osmaneli’de kurulan mahalleler yakın zamanlara kadar bu akıncı beylerin isimleriyle anılmıştır. Bursa’nın fethinde mühim rol oynayan Lefkeli Balaban Çavuş (Osman Gazi’nin silah arkadaşı) adına kurulan Sarı Balaban ve ilk Osmanlı şehitlerinden olan Savcı Bey (Osman Gazi’nin yeğeni)’in adına kurulan Savcıoğlu mahalleleri buna örnektir.

Lefke (Osmaneli), Osmanlı döneminde önemli bir geçit yeri oldu, ticari sefer ve hac yolu üzerinde bir menzil noktası olarak önemini her daim korudu.

Osmaneli (Lefke), 1530 yılında Osmanlı Devleti sınırları içerisinde bulunan Anadolu vilayeti Sultanönü (Eskişehir) sancağının Bilecik kazasına bağlı nahiye idi. Nefs-i Lefke olarak adlandırılan Lefke kasabasından elde edilen gelirler Yürekçipaşa Vakfı’na gitmektedir. Aynı tarihte Anadolu Vilayeti Muhasebe Defteri’nden anlaşıldığı üzere buranın cizye geliri Padişah Hasları içerisindedir. Buradan, cizye geliri olarak 1529 akçe alınmaktadır.

Miladi 1575 (Hicri 983) tarihli Kuyud-ı Kadime Arşivi Defterine göre Osmaneli’de (o zamanki adıyla Lefke), 12 dükkan ile bir hamam yer almakta, haftanın bir günü pazar kurulmakta ve 73 köprücü nefer bulunmaktaydı.

16. yüzyılda önemli bir merkez olan Osmaneli, 17. yüzyılda da gelişmesini sürdürmüştür. Osmanlı Devleti döneminde, 17. yüzyılda yaşamış olan ünlü seyyah Evliya Çelebi, seyahatleri sırasında 1648’de Pamukova (Akhisar)-Geyve-Osmaneli (Lefke) yolundan geçme imkanı bulmuştur. Osmaneli’de gördüklerini de seyahatnamesinde şöyle dile getirmiştir:

“Köy halkı Lefke derler. Bursa toprağında ve eski Bursa krallarının yapısıdır. Sonra Osmanlıların ilk beyi olan Osman Gazi, burayı sulh yolu ile almıştır. Kalesi dört köşe (kare biçimli), kayadan (taş yapılı), küçük, harab (iyice yıkılmış) bir viranedir. Kendisi, 150 akçelik bir kazadır. Yetmiş kadar köyü vardır. Kadısına senede üç kese altın verilir. Ayrıca hakimi vardır. Sakarya kenarında olup bağlı, bahçeli, altı yüz eve sahip, beş camili, dört hanlı, hamamlı, mektepli, küçük çarşılı şirin bir kasabadır.

Sipahi kethüda yeri, yeniçeri serdarı var; ama nakibü’l eşrafı ve Şeyhü’l-İslamı yoktur. Lâkin bilginleri, ayan ve eşrafı (ileri gelenleri) vardır. Birer buçuk okka gelir sulu ayvası olur ki yeryüzünde benzeri yoktur. Ayva perverdesi (tatlısı), ayva reçeli, dünyaca meşhurdur. Sakarya nehri üzerinde uzun ve ahşap bir büyük köprüsü vardır ki ibretle seyrolunur”.

Evliya Çelebi, seyahatnamesinde, 4 hanın bulunduğundan bahsetmektedir. İlçede dört hanın bulunması, Osmaneli’nin uğrak bir yer olduğunu desteklemektedir.

Osmanlı Devlet’inde 1831 yılında yapılan nüfus sayımına göre; Osmaneli, idari olarak Anadolu Vilayeti Hüdavendigâr Sancağı’na bağlı bir kaza idi. 19. yüzyılın sonlarına doğru Hüdavendigâr sancağının vilayet durumuna getirilmesi üzerine, Bilecik ve çevresi bu vilâyete bağlı bir liva (sancak) olmuştur. Sancağa da “Ertuğrul Sancağı” adı verilmiştir. Bilecik kazası, Ertuğrul sancağının merkez kazası olurken, Osmaneli de (Lefke) Ertuğrul sancağına bağlı bir nahiye (bucak) olmuştur.

Önemli bir yerleşim merkezi olan Osmaneli’de 1874 yılında meydana gelen talihsiz bir yangında, konakların bir kısmı zarar görmüştür. Başbakanlık Osmanlı Arşivindeki bir belgede, kasabada mevcut olan Rüştiye Mektebi’nin de bu yangında tamamen yandığı anlaşılmaktadır. Yangının büyük çaplı olmasının ana nedeni; konaklarda karkas yapıyı oluşturan en az 20 cm çaplı kiriş ve kolonların birbirine tutturulmasında kullanılan dövme metal çivilerin (en kısası 25 cm uzunluğunda), ısının yardımıyla genleşerek bulunduğu yerden fırlamak suretiyle bir başka konutta yangına sebep olmasıdır. Osmaneli’de, halk arasında bu olaya “Hatıl Atma” denilmektedir. Bu yangın sebebiyle, Osmaneli’de maddi ve manevi zarar meydana geldiğinden bu olay, türkülere bile konu olmuştur. Osmaneli’de yaşanan bu yangından sonra, Bursa Valisi Ahmet Müfit Paşa, 1876 yılında kentin yeniden planlanması işini bir Macar mühendise vermiştir. Kasabanın yanan kısmındaki cadde ve sokak sistemleri yeniden düzenlenmiştir. Yeni planlama, Tanzimat’ın kent planlaması kararlarını esas alan, kuzey-güney ve doğu-batı yönlerinde birbirini dik kesen geniş yollardan oluşmaktadır. Bugün kaldırımsız ve hafifçe ortası akarlı, Sakarya Nehrine doğru dik meyilli bu caddelerden birkaçı olduğu gibi durmaktadır.

1882 yılı Hüdavendigâr Vilayet Salnamesi’ne göre; Lefke nahiyesinde ekili hububat arazisi 77318 dönüm, bağ 1558 dönüm, bahçe ve bostan 6257 dönüm, meralar 3055 dönüm yer teşkil etmekteydi.

1886 tarihli bir belgede Lefke kasabasında, Rüstem Paşa tarafından 1560’lı yıllarda yaptırılmış olan bir medresenin varlığı da tespit edilmiştir.

Miladi 1891 (Hicri 1307) tarihli Hüdavendigâr Vilayeti Salnamesi’ne göre; Osmaneli (o zamanki adıyla Lefke), yeni kurulan Ertuğrul Sancağının Bilecik kazasına bağlı 5 nahiyeden (Küplü, Yarhisar, Pazarcık, Lefke ve Gölpazarı) biriydi. Nahiyenin merkezi olan Lefke kasabası, Bilecik’e yaya sekiz saat mesafede ve demiryolu güzergahındaydı. İstanbul’dan Ankara’ya uzanan demiryolu hattının Lefke’den geçmesiyle burası, önemli bir istasyon olmuştur. Lefke kasabası içerisinde 1 hükümet konağı, 1 telgrafhane, 3 ipek fabrikası, 3 yağhane, 1 debbağhane, 1 otel, 2 lokanta, 1 hastahane, 1 eczahane, 1 mezbahane ve 30 erkek öğrencisi bulunan 1 Rüştiye Mektebi yer almaktaydı.

Ayrıca yine Lefke Nahiyesinde 3 cami, 28 mescid, 1 kilise, 2 medrese, 26 mektep, 6 hamam, 4 fırın, 98 dükkan bulunmaktaydı. Lefke nahiyesi, Bilecik kazasının kuzey tarafında yer almakta ve 25 köyden meydana gelmekteydi. 1891 tarihli Hüdavendigâr Vilayet Salnamesi’ne göre bu köyler; Akçapınar, Avdan, Arıcık, Bereket, Borucuk, Belanalan, Balçıkhisar, Ciciler, Çiftlik, Dereyörük, Düzmeşe, Eğerce, İncirli, Kızılöz, Kaşıkçı, Karaağaç, Kaynarca, Kuzguncuk, Mededli, Öbek, Paşalar, Selçuk, Soğucakpınar, Yenice-i Sağir ve Yenice-i Kebir köyleridir. 1324 tarihli Hüdavendigâr Vilayet Salnamesi’nde ise Lefke nahiyesinin 27 köyden meydana geldiği yazılıdır.

Lefke nahiyesi genelinde; başta buğday ve arpa olmak üzere hububat ürünlerinin tamamı yetişmekte; haşhaş, susam, pamuk üretimi yapılmaktaydı. Kozacılık, nahiyenin diğer önemli geçim kaynağıdır. Üretilen bu ürünler, nahiyenin ihtiyaçlarını ancak karşılayabildiğinden, çevre nahiye ve kazalara ticareti yapılmıyordu. Senelik olarak tahmini koza üretimi 90 bin kilo civarındaydı. Nahiye merkezi olan Lefke kasabasında pazar, Cuma günleri kuruluyordu. Günümüzde de Osmaneli ilçe merkezinde haftalık pazar, Cuma günleri kurulmaktadır. 1880 yılında Lefke nahiyesinde yetiştirilen pamuk’tan 941 kıyye öşür vergisi alınıyordu.

Başmuallim Talat, 1926 yılında ˝Osmaneli Tarihi˝ adlı yazdığı kitapta, ilçenin tarihiyle ilgili kayda değer pek bir bilgi bulunmadığını, yazdığı kitabın çok az da olsa Osmaneli tarihine ışık tutacağını vurgulamıştır. Başmuallim Talat; yazdığı kitapta, Lefke’nin, İstanbul-Bağdat ve Mekke yolu üzerinde olduğundan önemli bir konumda yer aldığını, bu sebeple ticaretinin gittikçe artarak halkının rahat ve mutlu yaşadığını belirtmiştir. Talat’a göre; Osmaneli’nin bu önemli konumundan dolayı, padişah tarafından İstanbul’dan buraya Cebecioğlu adlı bir yeniçeri ağası serdar olarak gönderilmiş, Lefke, uzun yıllar bu aile tarafından yönetilmiştir. Aynı kitapta; Cebecioğlu’nun aslen Gölpazarı kazasına bağlı Karaağaç köyünden zengin fakat cahil birisi olduğu, Cebecioğlu ailesinin Sakarya kenarında büyük konaklarda oturdukları, Sakarya kenarındaki Cebecioğlu konağının kasten yakıldığı, bu yangınla birlikte ilçenin tarihini aydınlatacak önemli evrakların da yandığı anlatılmaktadır.

Fransız Coğrafyacı ve Oryantalist Vital Cuinet, 1894 tarihli La Turquie d’Asie adlı eserinde; Osmaneli’de 3 cami, 1 minare, 18 mescit, 1 kilise, 6 hamam, 98 dükkan, 1 hastane, 1 eczane ve 1105 konut olduğunu belirtmiştir.

Tarihler 12 Nisan 1914’ü gösterdiğinde yüzyıllardır Lefke ismini taşıyan kentin adı, padişah iradesiyle Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’ye atfen “Osmanili” olarak değiştirilmiştir. Bu tarihten itibaren ilçenin ismi “Osmaneli” olarak kullanılmıştır.

Kurtuluş Savaşı yıllarında ise Osmaneli, İstanbul ile Ankara arasında bir geçit yeri oldu. Kurtuluş savaşı sırasında da savaşçı Türklerin yaşadığı Osmaneli işgal edilemedi. Bilecik ilinin neredeyse tamamı işgal edilirken Osmaneli düşmana direndi ve “1075 yılından günümüze Türk kenti olma özelliğini sürdürdü”. Bu yıllarda Kurtuluş Savaşımızın önderlerinden Ali Fuat CEBESOY, Fevzi ÇAKMAK ve Halide Edip ADIVAR, Geyve-Osmaneli yolunu kullanmış ve 25-26 Nisan tarihlerinde Osmaneli’de konaklamışlardır. Ali Fuat CEBESOY, Mustafa Kemal ATATÜRK ile savaşa yönelik muhaberatlarını Osmaneli’de yapmış ve sık sık Osmaneli’ye gelmiştir.

Cumhuriyet dönemine kadar, Hüdavendigâr vilayeti Ertuğrul Sancağı’nın merkez kazası Bilecik’e bağlı bir nahiye olan Osmaneli; 1924 yılında Bilecik’in il statüsüne kavuşması ile 30 Nisan 1926 yılında Bilecik iline bağlı bir ilçe olmuştur. Osmaneli’nin ilçe statüsüne ulaşması ile ilçe merkezinde 1926 yılında Belediye Teşkilatı da kurulmuştur.

Osmaneli Türklerin yer aldığı ve yönettiği bir kent olmasına rağmen,halkın hoşgörüsü ve güvenilir olması nedeniyle Hristiyan Ortodoksların da Türklerle kardeşçe yaşadığı bir kent olmuştur. Osmaneli halkının savaşçı Türklerden oluşması, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde feth edilen şehirlere göç vermelerine sebep olmuştur. Selçuklular döneminde İznik ve İznik Boyalıca Köyüne, Osmanlılar döneminde de Kıbrıs feth edildiğinde Lefke şehrine Osmaneli ‘den Türkler göçle yerleştirilmiştir.Bu nedenle Osmaneli İlçemiz Kıbrıs Lefke ile kardeş kenttir.”

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.