8 Mart Dünya Kadınlar Günü, bilindiği üzere, 1857 yılında 120 kadın işçinin dokuma fabrikasında gerçekleştirdikleri grev esnasında meydana gelen yangında, ABDli polislerin kurduğu barikatlardan dolayı kaçamayıp can vermesinden dolayı, daha sonraki yıllarda ölen bu kadın işçilerin hatırası yaşatmak için anılan bir gündür.
Kadına sadece bir gün değil; her gün değer veren milletimiz hem inancı hem de örfü gereği kadınını her daim baş tacı yapmıştır. Ailenin kutsallığı, annenin kutsallığı bizim önemli değerlerimiz arasındadır. ‘‘Batı dünyasının kadını, insan mıdır değil midir?’’ zihniyetiyle diye sorguladığı zamanlar da bizim medeniyetimiz karar meclislerinde yer vermiştir.
Kapitalist dünyanın her şeyi ve insanı, amacına ulaşmak için bir materyal olarak gördüğü günümüz coğrafyasında, maalesef kadına da aynı muameleyi yapmakta; ayaklarının altına cennet konulan kadınımızı aynı materyalist sistem, her türlü reklam ve istismar aracı olarak kullanmaktan çekinmemektedir. Kadına vurulan her darbe, aileye de zarar vermekte; tahrip edilen ailelelerden mürekkep bir topluluk ise madden bir nebze gelişme gösterse de değerlerinden ödün verdiği için mutlu olamamaktadır.
Analarla dolu olan coğrafyamızda kadın her daim izzetli, şerefli ve kutsaldır. Medeniyetin yeniden inşaası için insanlığın yeniden ihyası icap ediyorsa; bu öncelikle kadınlarımıza verilmesi gereken değerlerin yeniden kazandırılmasından geçmektedir. Toplumumuzda kadınlarımıza, annelerimize yapacağımız her türlü yatırım bize müreffef bir toplum ve huzurlu bir yaşam olarak geri dönecektir.
Coğrafyamız her daim savaşlara maruz kaldığı gibi günümüzde de sınırlarımızın dibinde ateş hiç sönmemektedir. Özellikle Suriye ve Irak’taki kadınların çığlığı ta buralara kadar gelmiştir. Mahallemizde yaşayan kocası öldürülmüş bir Iraklı mülteci bir kadın, küçük yaştaki bir bebesiyle hayata ne kadar tutunabilir? Yine bizim mahallemizin metruk bir evinde yaşamaya çalışan evladını kaybetmiş bir Suriyeli annenin, feryadını kim söndürebilir? Dinini yaşayamadığı için memleketinden kovulmuş mahzun bir kadının elini bu topraklarda kimler tutabilir? Hak ve hürriyetlerin yalan olduğu günümüz dünyasında; bırakın düşünme hakkını, yaşama hakkı elinden alınmış bu kadınların çığlıklarını bir nebze dindirmek için her zamankinden daha çok çalışmalıyız. Bizler, Bilecik İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Derneği olarak, Bilecik’te yaşayan, farklı dramatik hikayeleri olan ve dezavantajlı gruplar arasında en başta yer alan mülteci kadınlarla ilgili bir söyleşi yaptık. Arşivlik bir çalışma olduğuna inandığımız bu çalışmayı yaparken, kadınların zorluklara karşı ne kadar dayanıklı olduklarını ve yetimlerini korumak için nasıl bir destansı mücadele sergilediklerini gözlerimizle gördük.
Tüm kadınlarımızın, kadınlar gününü kutluyor ve bizim kadınlarımız bir gün değil her gün değerlidir, diyoruz.
Şemsettin Yıldırım
Bilecik İHH Derneği Başkanı